12 Kasım 2008 Çarşamba

Elveda

zaman degilki geçen ömürmüş anlamadık tükendik bizde yıllar gibi yaralandık bana bıraktıgın bu yüzündeki bu çizgiler alıp götürdüğün ömrümün baharları suçumuz neydi bizim feryadım tanrıya sana son sözüm gülüm elveda elveda suçumuz neydi bizim feryadım tanrıya sana son sözüm gülüm elveda herşey biter herkes unutulur ben seni kaç kere sevdiğimi unuttum haram olsun yıllarım olmuş ziyan sen de unut beni yok yere sevdiğini zaman değilki geçen ömürmüş anlamadık yenildik bizde aşklar gibi karalandık bana bıraktığın bu yüzündeki bu çizgiler alıp götürdüğün ömrümün baharları suçumuz neydi bizim feryadım tanrıya sana son sözüm gülüm elveda elveda herşey biter herkes unutulur ben seni kaç kere sevdiğimi unuttum haram olsun yıllarım olmuş ziyan sende unut beni yok yere sevdiğini bir sabah boş evinde üşüyerek uyanacaksın titrek kalbini eski mektuplara saracaksın ben senle bir Günü bir ömüre kıyaslarken sen benden bir haber başka kollarda uyuyormuşsun olsun avuçlarında ben boynunda benim kokum ben seni çoktan unuttum sen beni unutamayacaksın

Elveda dersem

Bu gece resmini Hilâl’e astım
Bakarken eridim aşkında yok’un
Bu gece zamandan ümidi kestim
Ellerini uzat elime dokun

Al yazmanı takıp otur yanımda
Deli volkan olda kayna kanımda
Ben ki misafirim bugün canımda
Yalan bile olsa bir gülüş takın

Gidersem ardımdan yüzünü yokla
Düşmesin yaşların gözünde sakla
Günahım olursa gönlünde akla
Toplarken ardımdan kalan bir çıkın

Son defa gözüme değsin bakışın
Gönülden gönüle olsun akışın
Mahşere kalmasın yürek yakışın
Başlarken bu gece son’a son akın

Kuru gazel gibi düşerken başım
Elveda diyorken titrerken kaşım
Ne olur dışarı akmasın yaşım
Ruhun bana dünden dahada yakın

Artık bir farkı yok yakın ve uzak
Son gece son sefer kar üstü kızak
Her nefes bedene kuruyor tuzak
Çık’ın gözyaşlarım yerinden çık’ın

Titrerse nefesim solarsa yüzüm
Artık seni görmez olursa gözüm
Bilki sana hasret gitti bu özüm
Beni bir an evvel toprağa tıkın

Unutma mühürdün alnımda yazı
Nasıl anlatayım can veren sızı

Makberîyim sine’m derdine razı
Ardımdan ah edip ağlama sakın

Makberî - Ahmet Akkoyun

23 Eylül 2008 Salı

ben

Mütevaziyim...Biraz Saklıyım,Biraz Yasaklıyım... Kimseyi Örnek Almam, Kimseyede Örnek Olmam... Arkama Bakmam...' Asla Demem...'Keşke'leri Sevmem!!Eleştiri Dinlerim Nasihat Dinlemem!! Kimse Bana Masal Anlatmasın Çocukkende Sevmezdim Zaten

mezartaşı

1.
Kaşları çatık doğmuşum iz sürerken
Alın yazımda pireler zıplaşır
Bir gecede bin Müslüman ölürken
Doğuşum
Eylül ayazı kadar kanlı
Yaşlı adamın karıştırdığı çöpte arıyorum
Vadimin kusmuk dudaklarını

2.
Kef’le başlamaz yalanlarım

3.
Mutluluk piçlerini soğuk yangınlardan
Siste yitirdiğim retinamdan
Arındırmalıyım kendimi

4.
Göz kapaklarımda mezar taşları dikili



MOLLA UMUT AYDIN

mahkum

.
Çiniden işleme kara gözlerin
Bana bakıyor ebruli gecelerde
Yok oluyor avucunda yeşeren sevgilerin
Doğururken yağmurlar son mektubu

2.
Güneş doğmak bilmiyor
İlk aşkımı sona yazarken
Bitiyor mesaim
Muson özgürlüklerine doğru
Çıkarken gözyaşlarından

3.
Yalnızlığa varıp sonsuz gölgelerde
Koşuyorum ebruli gecelere
Şiirleşirken kaynayan gözlerim
Nefretim
Tekerlekli sandalyeye mahkum



MOLLA UMUT AYDIN

loş

Gizli bir cumartesi
Hayallerim ağlayarak kaçtı benden

Bir bakış
Bir nehir
Bu zemheri
Bir zehir
Oysa sen
Denizimde bir damla tuz olmalıydın
Yapayalnız, ıslak ve soğuk
Hadi örtme günahlarını
(hangisi bensiz onların)
Şiirden balon yaptığımız günler
Geride kaldı
Hani saatlerin tümü pazardı

Kaküllü kızlar
Kesin ve keskin bir dönüş
Divanı derin hayata küskün
Ekinler yeşerirken her dem
Loş bir ışık altında
Onlar sorgulasın hayatı

Bir kalbe iki aşk sığar mı

labirent

Bütün gecelerin sabahının ona bağlandığını düşünürsün. Gözünde ondan hayaletler kalmıştır ama gerçek olmadığını fark ettiğinde, gözlerinden yaşlar çoktan süzülmüş olacaktır. Çenenin titrediğini hissedersin, bazense kilitlendiğini. Kelimelerin boğazını tıkadığını hissedersin. Nefes almayı istersin ama çoktan kaybetmişsindir benliğini. Çözülmeye başlarsın ardından gözyaşlarıyla. Her çözülmede rüyalar eksilir. Rüyalar eksildikçe yıpranır kurulu hayallerin. Kararan gözlerin ışık arar bir artık yıldan kalan. Şubatın ömrüne bir kelebek daha eklenir hayatımdan. Tam uykuya dalacakken sis çöker labirentlerime.
Kaçamayacağımı biliyorum. Bir kucak dolusu oda inşa ediyorum hemen, senin sarılışlarından. Labirent de şaşırıyor sendeki kayboluşlarıma.

Peki ya kızım?
Minicik ellerinde sakladığı cümlecikler..
Onun ellerinden su içmek gibi seni sevmek..


MOLLA UMUT AYDIN

Kırıklar

1.
karanlık yüzlerimiz
aydınlık masallarda
“söndürün” naraları
“lüzumsuzsa”
alacaklı bakışlarla
mağlup olduk

2.
kimsesizliğe sığıntı yaşamak
ne acı

3.
ışıklar demetleniyor cesedimde
muaf duygularımı yıkıyor gassal
umarım bu son ölüşüm olur sende

4.
ötmüyor artık
mahallenin akşamları
ütüsüz kaldı
ruhumun cam kırıkları

Keder

1.
bulut oldu ağlamakta
keder uykusundan uyanan su

2.
bana bakarken sen
gözlerin bütün namluydu

3.
bir vakit bahçıvan güllere diken örerken
aynalar çok daha masumdu

karaborsa

.
Hazirana sürgünüm
Gökkuşağının başladığı yerde
Güller solarken

2.
Aşk:
Halının üstünde uyuklayan kedi
Kimsesiz, yorgun, mutsuz, siyah
Ve uğursuz hatırlarım seni
İlk sigara içişteki
Acemi öksürükler gibi

3.
Masum musun meyveler yasakken dünyanda
Parmaklarında titrek ok kıpırtıları
Yüreğin kanarken yağmurun ıssızlığında

4.
Çocuk
Bütün karaborsa hayaller senin olsun


MOLLA UMUT AYDIN

Kalem-Kağıt

Kalemle kağıdın bütünleşmesi gibiyiz
Farkında mısın?
Sen
Beyaz sayfa
Ben
Kara kalem


MOLLA UMUT AYDIN

k

Kurmalı kollar kırdım
Kırık dökük kumsallarda
Kırmızıydı kandan nicesi
Kana kana içtim gerdanında
Kaya kaya yürüdüm yollarında
Kader köprülerimi yıktı
Kardan kayalıklara çarptı gemilerim
Kağnılar şimşeklerle yarıştı
Kamburdum karanlığında
Köklediğimiz karanfilleri hatırladın mı
Karalama defteri olan kalplere
Bir avuç kara toprak farz mı


MOLLA UMUT AYDIN

İster dönüş de ister gidiş

O’na, kızımıza


İster dönüş de
İster gidiş

Kanun
-lar
Çalı
-yor
Eklediklerim
Eklendiklerim
Kimliklerim
Yeteneklerim
İçtiklerim
İçildiklerim
Bir yerden kulağıma
Sen
-foni
Üflü
-yor
Ben
Sen
O
Biz
Siz
Onlar
Kuru kala
-balık
Cin
-sel
Dürtülerin ağlı
-yor

Mırıltı
Hezeyan
Elinden zor kurtulduğum
Konya ovası büyüklüğünde
Hatıra
-lar
Şarjörü beynimde
Tetiklendi titreyen tutkularım
Tit
-re
-me

Burnumda bir sokak köpeğinin kokusu
Islak bankların altında
Kışlığa yerleştiğimiz mermer hatıralar
Ya da özlenmiş bebeğin öğlen uykusu
Bakışları daha da sert olabilir
Arabaların altında kalan çocuksu duygularımız
Ya da kilitlenen dumanın yorgun buğusu

Fahişelerin is tüten dudaklarında aradım
Sonbaharda kaybedilen renklerin özünü
Milli olma sevdasıyla yanan
Askerliği gelmiş delikanlı park köşelerinde
Hangi ölçüyle yazıldığını bilmediğimiz
Damlama mısralar dolanırken içinde
Fidan fidan oluyor gökkuşağının görüntüsü
Uzak kafiyelerle süslü
Ya da bilmem kimin cigara virtüözü

İster dönüş de
İster gidiş
Ama kızımıza söyleme
Rüyalarım sende kalsın


MOLLA UMUT AYDIN

ırmak

Ay ırmaklanıyor
Gece
Sabaha
Kavuşunca
Ayaza çalan her nokta
Sanki kahırlı bekleyişim

Yanıyor şiire el süren her mevsim


MOLLA UMUT AYDIN

ikilem

1.
çelimsizin biri
yan sokakta
geçmişi dövüyor

2.
kime dert yansam
namussuz bir çakı
virgüle bağlasam arasözleri
bulabilir miyim ayrıntıları

3.
çığlıklar altında
hayal dokurken gözlerim
sözcükler ufanalır ağzımda

4.
her cümle
aynı anda
ikilem

iki piyon

Hayal, güç olur istersen
İstersen dünya ters de döner
Ama imkansız kurtulmak kendinden
Kaybetmek kazanmaktan zor olduğunda
Neden yetmez yek kale iki piyon
neden


MOLLA UMUT AYDIN

ihtiyaç

İlk sayılarım siyahtı.
Konuşmaya başlamadan önce sonbaharlaştı her eylülüm. Biraz da kendimi anlatmalıydım belki, yorgun geçen her eylülden sonra. Oysa kıyasıya bir savaş süregeldi mavi denen rakamla. Şimdi kimilerinin gökyüzüne adını verdiği sancıya, küçük de olsa dokunabilirim diyorum. Sözcüklerin anlamlarından çok, kafiyelerine gözü takılan akıl, belki de kendine sakladığı renkleri üşüyordur, kim bilir?
Yine de fosilleşti gülüşüm. Gülmeye cehennemden katlar alarak katıla katıla öksürdüm iliklerimdeki ab-ı hayatı. Rakibini küçümseyen her savaşçı gibi, sonunda hezimeti yaşamak, kısmen de olsa, karanlıkla ateş arasında medcezir olmayı kabullenmek gibidir. Ne de olsa keşkelerimizi keşkeğimize katık ettik.
Bütün renklerimi kör karanlıktan aldım. Adına “ferda” dediğim bütün çocuklarıma, düşünemediklerimi miras bıraktım. Karalanmamış her beyaz sayfa, umut denilen köreltinin karaltısına dönüşür istendiği vakit. Umut, yüzlerini her sabah bir ayrı aynaya döker ruhundaki çamuru katılaştırıp. İlle de pessimizm kokmalıysa kiralık ölüşler, bütün yalancılar birbirleriyle sevişmeli. Elbette doğan her zina bir şarkının en uysal dizesi.
İhtiyacım olan birkaç kelime. Yazılamamış, zorlama ilköğretim kompozisyonlarına inat. Kapitalist sisteme golf sopasıyla girişmek gibidir hayatın kara mizahı. İnsanlıktan çıkmanın en iyi yolu değil mi okumamak?
Aşığın damarında kısmi felç vardır maşuğun her bakışından. Kıpırdamak ister de yürek, gönülle arasındaki farkı düşünmeye dalar. Kimdir gönül? Nefs-i müdafaa-i hukuk geleneğinden, ince soykırım palavralarına ve nefretlik bir maviyle koşulur sanki.
İhtiyacım olan birkaç kelime dedim ya..
Kardan ar damarı da olur.

MOLLA UMUT AYDIN

hatıra

Sefalet düştü üzerine
Masallar ülkesi bağdat’ın
Açlık ve acı çocuk gözlerde
Elleri kara tetik yeşil adamlar
Yağmalarken binlerce yıllık hatıraları

(onlara aldıran bile olmadı)

gel

Beni bir geceliğine azat et bu hapislikten
Yalnızca bir gece tütsülerimizi yakalım
Tablonun birinde yalnızlığı yaşayan ağaç gibi
İçimizdeki yangını haykıralım
Bu gece bize deli desinler en içten duygularla
Biz yine aşkımıza ağlayalım
Oturmak bir meyhanenin kuytu sensizliğinde
Gel seninle bu şiiri yüreğimize bağlayalım


MOLLA UMUT AYDIN

Geçmişin Geleceği Geleceğin Geçmişi

Sonra farkına vardım bugüne kadar bildiğim her şeyin yalandan ibaret olduğunu. Yalanın bile yalandan ibaret.
Sonra farkına vardım bilmediğim her şeyin aslında kafamda boşuna yer kapladığının. Geçen her saniyenin ardından yas tutmak yerine, gözlerimdeki kararlılığı gösterdim bana geçmişten gelenlere.
Sonra farkına vardım gelecekte ne olabileceğimin. İçinde kan da vardı bunun. Sevinmeli miydim yoksa? Bilmiyorum.
Sonra farkına vardım bana ondan kalan her şeyin sadece birkaç kuru yaprak olduğunun. O kadar kurumuşlardı ki kendi yörüngesi vardı hayallerinin.
Sonra farkına vardım geçmişimdeki geleceğin ve geleceğimdeki geçmişin.

Ve sonra.. gözlerimin üzerine düştüm..


MOLLA UMUT AYDIN

gassal

1.
Bir ölü at resmi
Gülüşüm
Parmakla gösterilemeyecek kadar
Utanç verici
Kalemim iğrenirdi
Benden

2.
Aids boşalır gülüşüm
Alfabeye sığdıramazdık tanrı isimlerini

3.
Gülüşüm
Gassalları sevdirirdi

MOLLA UMUT AYDIN

eksik

1.
Eksik bir yaşantı olmasın ama
Bu acı çekmek diye bildiğimiz
Menfaat çizgileri çekik yollara
Nerden baksan engin, engin bir deniz
Kimleri içine almadı ki yıllarca

2.
Karakol kapılarında van gogh yorgun
Elektrik saçılmış üstüne yağmurun
Uzaktan sesler tünemiş işkence odalarına
Kurşuna dizilmiş bedeni serseri bedeni
Hem aşkım hem mutluluğun

3.
İki umutsuz bu güz akşamı
Biri ben, öbürü sen
Özgürlük ruhumuz, devrim beden
Yürüyoruz
Gölgelerimiz bile
umutsuz

film

Umarsız çekirdek tanesi gibi
Serilmişsin yere
Bardağımdan damlıyorsun
Yüzün gözün mavi
Güneş zevksizce gülüşürken
Boşvermiş şıpsevdi
Sokaklar kan gölü
Gölde balık
Ölü
Can
Çekişiyor

Beş dakika ara! Sonra
Dünya dönmeye devam etsin
Kuşlarda güneyin telaşı, derken
Ada vapuru suskun, için için
Can fışkırıyor küpeştesinden

Bağdat, Filistin, Kızıldeniz, Gazze
Dört kitap bir araya gelse
Vazgeçmeyiz
Diyorlar
Ayrılın
Siz kardeşsiniz

Bu nasıl film
Siz neden seyircisiniz?

ferda

1.
bir güzel gece
onu güzel yapan bir varlık olduğunda
gün batımına dokunmak istemek
sır gibi saklanmak
o guruba
siyah sayfalarda ismini tekrar yazmak
gönül penceren her açıldığında
tekrar karalamak
boşluğu

2.
balayına çıkar gibi seni yaşamak
seni ruhumda yaşamak
aynı topraktan yoğrulmak gibi

rakamlardan yaptığımız labirentlerden
süzülerek çaldım kapını
özgür olan her şeye dokunarak titredim

3.
göl kıyısında oturup hayatı seyrettik beraber
seyrettiğimiz her film gibi
kendimizi bulduk sevginin derinliğinde
paslı duygulardan uzakta
hapsolmuş hayallerimiz var

4.
orta dünyadan yarına uzanan kapıdır
gönülde açılan kapı
bir hayattan diğerine terfi etmeyi özlemek
yaşanmamış anılardan oluşan
bir gelecek inşa etmeye benziyor
ve bütün hayaller bizde toplanıyor

sen veya ben demeden
varoluyoruz birbirimizde


MOLLA UMUT AYDIN

düşünüldü

1.
Biz karar vermedik/veremedik
Bütün acılar sonbahara denk düştü
Bir yasak meyveydi tutuşturulan ellerimize

2.
inatla örtülüyor üzerime
o manasız bakışlar
mahkeme duvarıydı yansıyan yüzler
sesleri kalbime saplanan

3.
bir öksüz yunustu bütün ağlamalar
bürünürken dalgalara yaban gülleri
süngüler kuşanıldı/ o zamanlar
şairlere gülmek yasaktı

4.
inatla sana sensiz tutunurken
hangi denizde kaçıncı gün
yıldızımı kaybetmiştim, arıyordum
kırk katır kırk satır nüshası gözlerim
acıyordu
sessizce sana verdiğim yüreğim

5.
biz karar vermedik/veremedik
bütün acılar sonbahara yenik düştü
ve gereği düşünüldü


MOLLA UMUT AYDIN

doğaçlama

Aklım yine ağlamaklı
Sevişmekte
Kim bilir kim ile
Ruhumda bir başkasının ruhu
Beni adım adım takip etmekte
Gölgemde onun gölgesi
Beni koyup gitmekte
Zaman tutmadı ellerimden
Gözleri kapalı ilerlemekte
Ferda için iyi dileklerim var
Ama zarlarım hep yekte
Aşkın yaşandığı şehirler
Benim için sürünceme
Toprağıma kara kalem karışmış
Yazgım grileşmekte
Dostlar mı
Yalandan boğulup basitleşmekte
Aynalarda sonbahar
Bana bakıp bakıp
Esip geçmekte
Anılarımız
Yüzümüze tükürmekte


MOLLA UMUT AYDIN

Denge

Düşünmenin dengesiz damaklarında
Damlamayla suluyoruz zihinsel engellerimizi

Sonbahar karamsar
Güneş
Karbondioksit ağlıyor

cennet

1.
Sen
Bilmediğim kelimelerden yazılmış şiir
Aynı koridorun iki farklı odasındaki mısra

2.
Karavanadan kuşlar çizdiğim vakitlerde
Sorularımın gözleri daha yaşlı
soğuk izmarit gibi sessiz

3.
Şimdi uzaktasın hiç olmadığın kadar
Bu defa kalbini de götürdün yanında
Üşenmeden yırttığın yüzüklerle
Anahtarlarım vardı aklımda
Köpürmeyen sularım
Ve hiç bitmeyen sonbaharlarım vardı
Yaprak döküyordum sayfayı her çevirdiğinde

4.
Hazan şiirleri döktüm ardından
Soğukkanlılıkla
Belki de bu yüzden tiksindim aşktan
Soğuk kaldırımlarda yazdığım mektuplardan

5.
Morarmış parmaklarım kan öksürüyor şimdi
Yine aynı mevsim nüksedecek
Var oluşundan var ettiğim yalnızlıklar götürecek beni
Henüz dalmadığım uykulara
Üç saat arayla ayrıldığımız parka küfredeceğim
Sonra tanrıma sığınmayı deneyeceğim
Bir cennet umuduyla


MOLLA UMUT AYDIN

Ben’le başlayan

1.
kaç yürekle
kimi severek
yükseldim
günahın peşinde koşarak
ayıplanarak tırmandım tanrı’ya
görmediğim yüzleri önemseyerek

2.
öfkemdi cam kırıkları doğuran

3.
benden çıkan tüm yalnızlıklar
kanımı içerken
nefesinden kahır damlıyordu
aynam beni her görüşünde
arayış bitmiyordu

4.
gözlerim yalanlarken gerçeği
seni
geçmişi
aklıma bir soru düşmekte
şah-ı dil figar ben miyim
bazen kanım zehir gibi akar

5.
ben’le başlayan her cümle
sen’le bitiyordu


MOLLA UMUT AYDIN

beni karanlıkta bekleme

1.
beni karanlıkta bekleme
bir solucanın midesinde
teker teker yaşlanalım

2.
ya kuru sıkı dolar ceplerimize
ya da yağmur yağar
en huzursuz düşlerimize

3.
ellerim muska kırıntıları
karnıyarıktan yarma bir çim adam
ottan boktan mevzular ağzımızda sakız
ya da enkaz altında
ya da yaklaştığımız
salgın hastalıklar

4.
çorbacıda bekleyen figüranlar
karikatürden bozma izmarit tıkırtıları
doğal kaynak suyu
ve de en belirgin özelliği
yüzündeki iz olan kişiliksizlikler
onlarca defa söylenmiş ve
sonunda gerçekleşebilecek rüyalar

5.
beni karanlıkta bekleme
senin de içine dolunay söndürürler
mazgallar üzerinde
kibrik çöpleri sıralayıp
çocuk şiirleri üfleyerek

6.
beni karanlıkta bekleme
beni bende bekleme
özgürlük naralarıyla
sadece 1 mayıs’ta işçi
sadece 23 nisan’da çocuk
olmayı seçenler gibi
milyonluk beşiklerde sallama gençliğimi

7.
beni karanlıkta bekleme
adımda sızıntı var


MOLLA UMUT AYDIN

Bir eski defterden kalan not

İlk/baharımdaki sonumda
Uzaktaki yakın cümlelerde
Ağır hafifliğinle
Mazinin şimdiki haliyle
Naralar atarak istikbale
O masum ifadeleriyle
İçimdeki bende
İçimdeki seninle
Belki de
Açken bir tok yürekle
Gayrımeşru gülüşünle
Soğuğu serinleten sesinle
Saçlarına dolanan yüzünle
Yeri göğü inleten hüzünle
Zamane endişelerinle
Mehtabı kıskandıran yürüyüşünle

Seni seviyorum


MOLLA UMUT AYDIN

anılar

Elmas işlemeli gözlerin
Sanırsın bülbülün hırçın sesi
Süzüyor su toplamış yaralarımı
Baştan sona eksiltiyor
Hiç başlamamış aşkımızı
Oysa
Çoktan yaktım bendeki seni
Anılara dokunamadım


MOLLA UMUT AYDIN

alışamadım

1.
ne yıldızlar
ne hüzün uğruyor
artık
karanlık
geceden önce doğuyor

2.
gidişin simsiyah karanfil
cehennem yanığı kalbim
dört yanım azrail
demir kalplerde kilitliyim

3.
alışamadım yokluğuna
aşkına değil


MOLLA UMUT AYDIN

11

kimi zaman bir adam
satamadığı umutları çantasında
kimi zaman yağmurun elleri
azrail gözbebeklerini saran
kimi zaman çeşmeler dolusu şehir
yağmurun ıslatamadığı mevsim
sonbaharı eritemeyen yağmur

bastırabilir misin açlığını şiirle
hangi ayna diğerine yansıyor
kim bu siyahın en koyu aşığı
gözleri karanlık mavisi
11’den sonra mutsuz

MOLLA UMUT AYDIN

seninle olmanın en güzel yanı

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?


Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.



Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?


''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.



Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?


Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...



Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?


Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.



Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?


Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.



Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?


Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.



Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?


Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.



Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?


Nereden bileceksin?


Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.



Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.



Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..



Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...



Can YÜCEL

SENDEN NE ZAMAN VAZGEÇTİM?

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığında vazgeçtim.
Kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım, sana güvenemediğim zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında, kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Bana karşı ne çok sırlarının olduğunu anladığımda vazgeçtim.
Her sabah uyandığımda baş ucumda duran hayalinin artık olmadığını fark ettiğimde vazgeçtim.
Düşüncelerime ve duygularıma değer vermediğini anladığımda vazgeçtim.
Sevgi ve şefkatini benden esirgeyip yabancılara sergilediğinde vazgeçtim.
Gözlerinde bana ait olan ışığın, yüzündeki tebessümün ve aydınlığın kaybolduğunu gördüğümde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek paylaşmayı unuttuğun için vazgeçtim.
Bana katlanmaya çalıştığını fark ettiğimde vazgeçtim.
Ben senden vazgeçmedim aslında, senin benden çoktan vazgeçtiğini anladığımda senden vazgeçtim...

21 Ağustos 2008 Perşembe

o'na

ay, yüzünde bir gülücükle çıkageldi. resmi makamlardan izin almış mıydı hatırlamıyorum ama oldukça masumdu dudaklarındaki kan izleri. heyecan serilmişti nabzındaki dokuya. dudaklarına mısralar karalamıştım. her okuduğunda biraz daha benden bir parça oluyordun. her zerremde bir mucize, her mucizede bir sen yaşıyordu. oysa zaamn aleyhimize öksürüyordu. seni sırlarıma gömüyordum vahşice. gözlerimi kapatsam da kangren oluyordu bakışlarımız. peri masalı gübi öpüşlerimiz. tenimizde magma sıcaklığı, nükseden arzularımız. bir bütün olarak kavranışımız. büyük aşkları kıskandıran hüzünlü kanatlarımız. kalbimizin gelgitleri dalgalandırırdı denizi. her yakamozda adımız kazınırdı suyun iliklerine. a’dan z’ye biz varız sevda literatüründe. zaman çok az, o kadar az ki karıncaların yürümesini deprem sanarız.
en büyük tan kızıllığım!
ferda’mın rüyası,
mısraların doğa anası..

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Bir eski defterden kalan not

Bir eski defterden kalan not

İlk/baharımdaki sonumda
Uzaktaki yakın cümlelerde
Ağır hafifliğinle
Mazinin şimdiki haliyle
Naralar atarak istikbale
O masum ifadeleriyle
İçimdeki bende
İçimdeki seninle
Belki de
Açken bir tok yürekle
Gayrımeşru gülüşünle
Soğuğu serinleten sesinle
Saçlarına dolanan yüzünle
Yeri göğü inleten hüzünle
Zamane endişelerinle
Mehtabı kıskandıran yürüyüşünle

Seni seviyorum

bahçe

Bahçe

Sonra
Bıraktım kendimi buğulu bahçelere
Bahçe dediğimse
İki apartman arasında
kör dilencinin çığlığı

anılar

Anılar

Elmas işlemeli gözlerin
Sanırsın bülbülün hırçın sesi
Süzüyor su toplamış yaralarımı
Baştan sona eksiltiyor
Hiç başlamamış aşkımızı
Oysa
Çoktan yaktım bendeki seni
Anılara dokunamadım

alışamadım

Alışamadım

1.
ne yıldızlar
ne hüzün uğruyor
artık
karanlık
geceden önce doğuyor

2.
gidişin simsiyah karanfil
cehennem yanığı kalbim
dört yanım azrail
demir kalplerde kilitliyim

3.
alışamadım yokluğuna
aşkına değil

11

kimi zaman bir adam
satamadığı umutları çantasında
kimi zaman yağmurun elleri
azrail gözbebeklerini saran
kimi zaman çeşmeler dolusu şehir
yağmurun ıslatamadığı mevsim
sonbaharı eritemeyen yağmur

bastırabilir misin açlığını şiirle
hangi ayna diğerine yansıyor
kim bu siyahın en koyu aşığı
gözleri karanlık mavisi
11’den sonra mutsuz

11

kimi zaman bir adam
satamadığı umutları çantasında
kimi zaman yağmurun elleri
azrail gözbebeklerini saran
kimi zaman çeşmeler dolusu şehir
yağmurun ıslatamadığı mevsim
sonbaharı eritemeyen yağmur

bastırabilir misin açlığını şiirle
hangi ayna diğerine yansıyor
kim bu siyahın en koyu aşığı
gözleri karanlık mavisi
11’den sonra mutsuz

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Kırık Aşk Ağrısı Solda

Dipnot düşülmeyen günler sık sık
azınlık günler daldıkça uzaklara
soluğuma oturuyor eski bir şarkı
Belleğimde yeşeren ulaşılmazlık
iki yanı ağaçlı yolda
göz kırpıyor yaralı
Gitmenin zamanı geldi artık

Bir çift güvercin kanadının
iki yanı ağaçlı yolda
çocuk hevesime bıraktığı gölge
belleğimi sorguladıkça canım acıyor
Kendi zıddına dönüşen her şeyin adının
ansızın konulmadığı bir ülke var
Kırık aşk ağrısı solda
Belki bütün talihsiz hatıralar
aynı ağacın dallarında mevsimi karşılıyor
resimlerde eskimeyen gökyüzü aynı
Ağaçlı yolun iki yanında endişe
güvercin konuşunu ağırlıyor
nihavent şarkıların sözü aynı
yaz bitimi tüm hevesler sonbahar

Bir çift güvercin kanadının
gölgesine sığınan ölümsüz çıvgın
ardımsıra gelip ağlasın neyleyim
bir başka baharın sunduğu karanfil
umurumda değil
kırık aşk ağrısı solda
Sen eylül darbesi sönümüyle kaybol da
ben ardınsıra sabah aklanıp geleyim
İki yanı ağaçlı yolda
son kez yürürken asiler deminde
ömrümle barışık öleyim

22 Temmuz 2008 Salı

mükemmeli ararken

Gül için dikenine katlanabileceklerini söyleyenlerdir, kırçiçeklerini göremeyecek kadar güle bağlanmış olanlar ‘Gül’derler, başka bir şey demezler üstüne…Ömürleri güllere ulaşmak için tükenirken, ehemmiyet vermezler, ayakaltında kalan, gül kadar narin, gül kadar güzel ama güzelliği farkedilmeyen kır çiçeklerine. Mutlu olma sevdasına düşmüşlerdir kendilerince.
Mutlu olmak için zorluklara katlandıklarını bile söyleyebilirler.Onlar için güzel bellidir artık. Takvim yaprakları birer birer düşerken,kimi zaman yol katedemediklerine üzülürler. Oysa güzellikleryanıbaşlarındadır her zaman, ama onlar her zaman güzellikleriuzakta aramak sevdasındadırlar. Uzaktaki kıymetlidir;zorluklarla elde edilen değerlidir; aradığında elinin altında olmayan güzeldir, derler.
Yanıldıkları tek nokta var: Onlar hep uzaklara bakarken, birilerikatlanmıştır, onun güzel bulmadıklarına, birileri kıymet vermiştir kır çiçeklerine…
Mutlu olmak için, gelecek bir yarını beklemezler. Ayaklar altındaezilenlere ehemmiyet verip, onlardaki güzelliği fark edip, yarınıbeklemeden, bugünden mutlu olmaya başlayanlardır onlar. Bir kırçiçeğinin güzelliği onlar için yeterlidir. Gülde gönülleri varsa bile,onlara ulaşmak için ömür tüketmekten korkarlar ve kır çiçeğindeki gülgüzelliğini fark ederler.
İnsan her zaman güzeli ister, güzel hastasıdır. Güzele ulaşmak içinömrünü feda eder. Oysa bir baksa etrafındakilere, mutlak bir güzeli farkedecektir. Ama tek bir düşüncenin kavanozunda kapalı kalmıştır.Güzeli ararken, ezerek geçtiği bir başka güzeli fark edemeyecek kadarkördür artık. Oysa bir çevirse uzakta takılı kalan gözlerini; gönülrahatlığı ile bir taksa farklı güzellikleri de görme gözlüğünü…
Hayatına renk verse, kır çiçeklerinden demetlenmiş bir demetle…Hayatını güzellikler yönüne değil de, güzellikleri hayatın yönüne çevirmeye çalışsa…
Bir görebilse kır çiçeğinin gül tarafını… Bir görebilse, hayal pınarının çeşmesinin değil de suyunun önemli olduğunu… Yetinse elindeki ile, güzelliğini bulmaya çalışsa elindekinin. Sevdiklerini güldemetleriyle mutlu edebilme fikrini atsa kafasından. Bir gün de kır çiçeğitoplasa, sunsa sevdiklerine… Hayatını gül arama yolunda feda edeceğine,görse kır çiçeğinin gül yanını… Bir fark etse ayaklarının altındakileri,bir ehemmiyet verse kır çiçeklerine. “Sonuçta ikisi de çiçektir. Gül herkesçegüzeldir, kır çiçeği de bence güzeldir.” dese. Uzaklara bakmaktan, güleulaşmaktan dermansız kalacağına, bu enerjiyle kır çiçeğini sevmeye vesevdirmeye çalışsa; bu güzelliği sevdikleriyle paylaşsa. Güle ulaşmaarzusuyla koşturanlara gösterebilse kır çiçeğinin gül yanını. Anlatabilsegül için ömür tüketmenin boş olduğunu
Gül güzeldir; ama sevgi mevsimi geçtikten sonra, gül için koşmanınbir anlamı kalmayacaktır. Öyleyse hiç vakit kaybetmeden al eline birdemet kır çiçeğini, onun sana sunduğu mutluluğu görmeye çalış.Çünkü hayat, mükemmeli aramaya yetecek kadar uzun değil!

aşk ve terk etme

Bazen öyle bir iliskiye tutulursunuz ki, ne sevebilir,neterkedebilirsiniz. Kör kütük baglanmissinizdir aslinda... En güzelyillarinizin, aci tatli hatiralarinizin ortagidir; iç çekismelerinizinmüsebbibi, yazilarinizin ilhami, sohbetlerinizin konusudur. Gözyaslarinizda,bilinçaltinizda, kahkahanizdadir. Korkunca saklandiginiz bir siginak,cosuncaöptügünüz bir bayrak...Sevdaniz riyasiz, çikarsiz, karsiliksizdir.Sinirsizve nihayetsiz;"Ölmek var, dönmek yok"tur.* * *Lakin gün gelir anlarsiniz; içten içe bir seylerin kanadigini...Tutkulu sevdalarin gizli hançerleri baslar parildamaya...Surasindan,burasindan elestirmeye koyulursunuz:"Söyle görünse, öyle demese, degisse biraz ya da eskisi gibi olsa..."Baskalarini örnek göstermeye, "Bak onlar nasil yasiyor" demeyebaslarsiniz. Hem birlikte yasayip, hem özgür olmanin yollarini ararsiniz.Askinizin gözü kör degildir artik, yanlisini görür düzeltmek istersiniz."Eskiden böyle miydi ya.." diye baslayan sohbetlerdeaçilir elestirinin kapisi; açildikça, bastirilmis itirazlar yükselirbilinçaltindan... Böyle süremeyecegini bilirsiniz. Degissin istersiniz.O, sevgisizliginize yorar bunu... Ihanete sayar. Tutkulu iliskilerdeihanetin bedeli ölümdür. "Ya sev böyle ya da terket" diye gürler...* * *Bir zamanlar bir gülücügüyle alacakaranligi isitan o rüya, bir kabusadönüsür birden... Kapatir gönlünün kapilarini, yasaklar kendini size...Hoyrattir, bakmaz yüzünüze... Zehir akar dilinden, konusturmaz,suçlar,yargilar mahkum eder. Mühürler dudaklarinizi, yirtar ataryazdiklarinizi, siler sizi defterden... "Iyiligin içindi hepsi, senisevdigim için..." dersiniz,dinletemezsiniz. Ayrilirsaniz asamayacaginizibilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz. Ihanetten kirilmistir kaleminiz;severek, terk edersiniz...* * *"Madem öyle..."nin çagi baslar ondan sonra...Madem ki siz böylesinetutkunken, o hep baskalarini seçmistir, madem ki kiymetinizi bilmemistir, ohalde "günah sizden gitmistir". Lanet ederek bu karsiliksiz aska, çekipgitmeleri denersiniz. Askin göçmenlik çagi baslar böylece... Daha özgürolacaginiz limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki unutamaz, uzaktanuzaga izlersiniz olup biteni... Etrafi bir sürü ugursuzla dolmus, kurda kusayem olmustur. Deli kanlilar, eli kanlilar, ugruna ölenler, sirtina binenlersarmistirçevresini... Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlardiye... Ugruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla... "Banane... kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsiniz bir süre... Ama sonra...ansizin kulagimiza çalinan bir sarki ya da kapi araligindan süzülüp gelenbir koku, hatirlatir onu yeniden... Yaban ellerde,baska kollarda ondan bahseder aglarsiniz. Kokusunu özlersiniz; türküsünüsöylemeyi, sarkisini dinlemeyi, yemegini yemeyi, elinden bir kadehraki içmeyi... Karsi nehrin kenarindan hasret siirleri haykirirsiniz, sularkulagina fisildasin diye...Dönüp "Seni hala seviyorum" diye bagirmak geçer içinizden...Dönemezsiniz.Göremedikçe baglanir, uzaklastikça yakinlasirsiniz.* * *Anlarsiniz ki bir çaresiz asktir bu, ne onunla olur, ne onsuz... Hemkollarinda ölmek, kucagina gömülmek arzusu, hem "Ne olacaksonunda"kuskusu... Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz. Sürünürgidersiniz...
CAN DUNDAR

aşk




Love, I am so different
Aşk, ben çok farklıyım
Love, I am so different than before
Aşk, ben öncekinden çok farklıyım

Love, can I be loved
Aşk, ben aşık olmuş olabilir miyim
Love, could I ever really be loved
Aşk, gerçekten aşık olabilir miyim
Love, if you ever find me I wonder
Aşk, eğer beni bir gün bulursan merak ediyorum

Will you try me
Beni deneyecek misin
Im so different than before
Ben öncekinden çok farklıyım
Love, the kind that Ive dreamed of
Aşk, hayal ettiğim şey






gidiyor muydun?


Gidiyordun galiba

Ayrılığa kurmuştun saatini

Üsteliik daha on iki bile değildi saat

Vazgeçer miydin bu asilikten

Senin için kalbimdekileri söylesem

Yine de ölüm gibiydin benim için

Sanırım zamanını dahi bilmiyorum

Güneşin bile kaytardığı saatte

Bıkmadan bakıştım hayalinle

Hayalden öteye gidebilir miydin

Zorlasam bütün ihtimalleri

Bu yüzden vazgeçmedim hayattan

Daha son ihtimalimi yitirmedim

Konuş yaşama nedenim

Konuş ki neden yaşadığımı anlasın...

yerçekimi


Kimi zaman birini sevdiğini düşünür insan. Onu neden sevdiğini bir başkasına anlatabilir. Sözcüklerle, uzun cümlelerle, yaşanmış hatıralarla, örnekler vererek…

Bazen birini sevdiğini düşünür insan.

Onu sevmek için, daha çok sevebilmek için bir şeyler yapar ya da bir şeyler bekler.

Ama bazen birini delice sevdiğinizi bilirsiniz. Hissedersiniz. Bunun için hiçbir neden olmasa da
sizin dışınızda bir güçle ona doğru çekilirsiniz.
Yerçekimi gibi doğal, kendiliğinden… İsteseniz de engel olunamayan birşey…
Kürşat Başar - Başucumda Müzik

mevlana

Çiçeklerle hoş geçin,balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için,dalı incitme gönül..
Başın olsada yüksek,gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek,yolu incitme gönül...
Mevla verince azma,geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,külü incitme gönül..
Dokunur gayretine,karışma hikmetine
Sahibi hürmetine,kulu incitme gönül..
Sevmekten geri kalma,yapan ol,yıkan olma
Sevene diken olma,gülü incitme gönül..
Konuşmak bize mahsus,olsada bir güzel süs,

Ya hayır de,ya da sus,dili incitme gönül....

Yunus Emre

21 Temmuz 2008 Pazartesi

hayal bahçesi

Düşlerimin hayal bahçesinde fidanlar ektim toprağa.Bir deniz yıldızı kadar beklentisiz, ama bir günebakan kadar umutlu.Sonra sana rastladım yeşerirken yüreğimin dibinde.Alışkanlık oldun içimde demek isterdim, ama diyemedim. Çünkü geçilebilir bir gün her alışılmıştan, ama senin yerin ebedi.Özlemeye başladım sensiz rıhtımlarda gözlerini.Sensiz gecelerde sözlerini, ellerini.Anlayamadığın için seni suçlamak zor, sen nereden bilebilirsin ki sensizliği? Üflesem uçacak kadar yakınsın bana, dokunamayacağım kadar uzak.Sana yazdığım yazdığım her kelime aslında kendime tuzak!Şimdi çıkıp gelsen ansızın elinde kırmızı bir şarapla,Sonra bir film izlesek senin sevdiğin türden, aşk filmi mesela. Sen filmi izlersin için için, ben seni.İnan bana pek birşey ifade etmez ötesi, berisi.Bir zehir dolaşmaya başlar kanımda, panzehiri sende gizli.Böyle olması gerkmez mi zaten aşkın, elinde, beyninde, gözünde, iliklerinde hissetmeli? Hatırını soran herkesi aşkınla inletmeli!Ekmek alırken para yerine bir tomar aşk vermeli.Günün tamamında, hatta uyurken bile sevdiğini düşünmeli.Geceleyin gökyüzünü seyrediyorum, bir bakıyorum sana çok benziyor yıdızlardan biri. Sanki herkes senin gibi giyinmiş, seni taklit ediyor sanki tüm insanlar.Aynaya bakıyorum bir de ne göreyim, senden başka ne olabilir ki?Senin serabınla aynaya bakıyor,kendimde seni görüp kirpiklerine dokunmaya çalışıyorum. Herşeyde seni görüyorum, odamda, sokakta,bir masada ya da gözümün retinasında.Ama hepsinin sahtelikleri anlaşılıyor gözlerine bakınca.Herşey senin elinde, ister bir bakışla öldür bedenimi,ister bir dokunuşla ölümsüz kıl beni. Uyumaktan nefret ediyorum, sadece daha fazla düşünebilmek için seni.Bu aşkın bedeli herşey olabilir, örneğin müebbet bekleme hapisi...Hiç dert etmeden göğüs gererim, sen yeter ki birazcık sev beni.

ufacık bir mutluluk



Günler geçiyor, zaman gözümüzün yaşına bakmadan akıp gidiyor.Dostluklar tükeniyor zamanla; büyük sevdalar küçük aldatmacalara yenik düşüyor.Hepimiz birer birer yitip kayboluyoruz.Bu koca dünyanın içinde sıradanlaşıyor ve herhangi biri olup çıkıyoruz. Bir girdabın içinde tek başımıza savrulup duruyoruz da umursamıyoruz. Her gün mutsuzluktan şikayet ediyor ama nedense mutlu olmak için ufacık bir çaba bile sarf etmiyoruz. Bir girdabın içindeyiz dedim ya az önce; işte o girdap hepimizi farklı yerlere savururken hiçbirimizin aklına; birleşmek, elele tutuşmak gelmiyor. Halbuki tutuşsak elele, gene eskisi gibi arasak sevsek birbirimizi; dostluklarımıza, sevdalarımıza; yalanlar, aldatmacalar girmese kaybolur muyuz, savrulur muyuz bilinmezliğe? Mutlu olmaz mıyız sizce? İşte o zaman, bir yürek olduğumuzda hangi güç sıradanlaştırıp yok edebilir bizi? Şöyle düşünün bir kere; durup dururken kaç kere sarıldınız ailenize, onların kokusunu kaç kez çektiniz içinize; kaç kere içten bir seviyorum dediniz arkadaşlarınıza, dostlarınıza; sokakta küçük bir çocuktan simit alırken kaç kere teşekkür ettiniz ona? Ya sevdiğinize ansızın sürprizler yapıp büyük sevdanızı kaç kere haykırdınız sessizce; kendinizden önce başka birini düşündünüz mü hiç? Yada bir tabak makarnayı on beş kişi paylaştığınız oldu mu? Ağladığınız zaman size sarılıp sizinle birlikte gözyaşı döken kaç kişi var hayatınızda; hiç düşündünüz mü eski dostlarınızı, sizin için büyük olan sevdanızı; yada büyük bir sevdaya kapıldınız mı?.. Bu öyle büyük ki; onun için ölümü göze aldınız mı; aç kalmayı, üşümeyi umursamamazlığınız oldu mu onunlayken? Yada biten bir sevdanın ardından; sevdam ağlıyor şarkısını mırıldandınız mı? Onun eski gömleğini yıkamayıp, kokusu var diye, her gece sanki ona sarılıyormuş gibi; gömleğe sarılıp kanlı gözyaşınızla uyudunuz mu? Her an ölümü özlediğiniz oldu mu bu sevda geçmişe gömülürken?Hayır mı? O zaman ne diye yaşıyorum diyorsunuz? Durun bir dakika kızmayın hemen bana. İnsan ölümü özleyince mi yaşıyor demeyin, mutluluk mu bu diye mırıldanmayın sakın; hayatı dolu dolu yaşamaktır bu.Sevdayı dolu dolu, sindire sindire yaşamak; acılar çekilmezse mutlu olduğumuzu nasıl anlarız sorarım size? Hem sevgilinizden ayrı olsanız da önemli olan, yüreğinizdeki büyük sevda değil midir sizce? İster kızın bana isterseniz katılın sözlerime; önemli olan, gerçek olan , o olsa da olmasa da sevdanızın devam etmesidir. Acı da olsa güzeldir çünkü; gerçekten dosdoğru sevmek; sevdikçe güzelleşir insan, sevdikçe ağlamanın güzelliğine varır. Acı çektikçe dostlarının, ailesinin değerini anlar.. Asık suratla dolaşmak yerine hayalleriyle mutlu olmasını bilir seven insan; Bilmez misiniz yüzünüze vuran ufacık bir tebessüm bile farkında olmasanız da mutlu eder sizi? Hem siz biliyor musunuz küçük bir gülümsemenin; yüzünüzdeki bütün kasları çalıştırdığını ve yüzünüzün gerginleşmesine yardımcı olduğunu? Tabii birde dişlerinizi fırçalamıyorsanız, fırçalama gereği duyuyorsunuz ki bu da gülümsemenin diş sağlığına da yardımcı olduğunu gösteriyor. İşte istediğim de buydu; geçin aynanın karşısına ve gülen yüzünüze bakın.. Gözleriniz ne güzel parlıyormuş değil mi? Şimdi soruyorum size; neden büyük şeylerin peşinden koşup küçük mutluluklar elde etmek yerine, küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkaramıyorsunuz? Hayal etmekten niçin korkuyorsunuz? Kaçınız dünya turuna çıkmayı hayal etti, kaçınız uzaya çıksam n’apardım acaba diye düşündü? Hiç güneşe dokunmayı arzuladınız mı, ya da yıldızların yanına çıkıp onlar gibi parlamayı ve el sallamayı dünyaya? Denizin derinliklerine inmeyi düşlediniz mi hiç, balıklarla dans etmeyi? Peki gördüğünüz bir rüyayı yazmayı denediniz mi? Hayır mı.. Bir kere deneyin bence… Hayal kırıklığına uğramaktan korkmayın, hayatın tadını çıkartmaktır bu; yalnız olsanız da aslında hep birilerinin yanınızda olması gibi bir şeydir. Kendi kendinize söz verin ertesi sabah için; gözlerinizi açtığınızda güne gülümseyerek başlayın, açın pencerenizi içeriye tertemiz bir hava girsin. Kaldırın başınızı gökyüzüne ve maviliğinde kaybolun. Uçan kuşlar için ekmek kırığı koyun pencere kenarına; annenize, babanıza, kardeşinize yada sevgilinize yani yüreğinizde yeri olan herhangi birine kocaman bir öpücük kondurun. İşe giderken ;off gene iş başı diye düşünmeyin. Gidebilecek bir işiniz olduğu için mutlu olun. Her zaman simit aldığınız ufaklığa hatırını sorun teşekkür edin…Akşam eve dönüp de uyuma zamanı geldiğinde; düşünün yaptıklarınızı ve mutlu olup olmadığınıza karar verin. Eğer hala her zaman ki gibi bir gündü, diyebiliyorsanız; ben söyleyecek bir şey bulamıyorum size. Çünkü zaman çoktan sıradanlaştırıp yok etmiş sizi; artık kimse kurtaramaz bu kayboluştan, kimse tutamaz elinizi. Yok eğer, bu gece kendimi daha farklı hissediyorum diyorsanız ve gülümseyerek yatağa girebiliyorsanız gecenin ışığında; size de diyorum ki, “hoş geldiniz aramıza.” Hep mutlu olmanız dileğiyle…

gercek dost

Olmasa da olur dediğimiz insanlarla doludur hayatımız; tanıştığımız, selamlaştığımız; klasik cümlelerle iletişim kurduğumuz, yanıtlarını merak etmediğimiz sorular sorduğumuz...İyi insan olmadıkları için mi uzak dururuz onlardan? Hayır, hiç sanmıyorum.Gönülde biter her şey; akla yararlı gelse de samimi bir ilişki, gönlün hayır dediğine ısınmak mümkün olmaz.İster dünyanın en yakışıklısı, ister en güzeli olsun; ister en zengini, ister en komiği; ne yapsa nafile; yüreğine ulaşamaz.Başkası için özel olan, senin gözünde dünyanın en sıradan insanıdır ve ... yüzüne bakmaz kimisi vazgeçemediğim dediğinin...Gönlümüzdür hükümdar; kime ne paye vereceğini o belirler.Kimine “dost”, “yar”, kimine “tanıdık”, “arkadaş” deyip, çıkar işin içinden...Özünde iyi olduğuna inansam da insanların, herkesi sevemem onun yüzünden...Hem, kalabalıktan da hoşlanmaz zaten; sevginin, sevdiklerinin hakkını vermek ister.Sonuçta, sevmek büyük bir sorumluluktur; emek vermek gerekir, ilgilenmek...Sevdiğim her insanın yaşamına bir anlam katmalıyım; zorlu ve vazgeçilmez bir serüven olmalı; dost dediğim insanlarla aynı zaman dilimini paylaşmak!Hani, bilirsiniz işte! Dostlar vardır çiçek gibi; koklar koklamaz alır götürür bütün yüklerinizi...Evsizseniz ya da odun kömür bulamıyorsanız yakmaya; uzundur kış geceleri...Dostlar vardır soba gibi; yüreğindeki ateşle ısıtır ellerinizi...Dostlar vardır; fırtınada sığınak, güneşte gölge; yanarken buz gibi su dökmez üstünüze; aksine, harlandırır ateşi; bilir ki, yanmayanı hiçbir şey söndüremez.Dostlar vardır, yıldız gibi; hava kapalıyken bile, kapkara bulutların bekçisidir gökyüzünde...Dostlar vardır, arada bir uğrayıp alt üst eder yaşamınızı; dili zehir zemberek, bakışları keskindir.Dostlar vardır gül gibi; sarılırken yaralanmayı göze almanız gerekir. Hani, kiminin yoluna halı sersen kar etmez; dostlar vardır, minder de kafi gelir; sen olursan fark etmez.Dostlar vardır; rakısız çözülmez dili, muhabbeti çekilmez; dostlar vardır, efkarının sebebi bir bardak demli çaydır.Dostlar vardır, omzu her derde devadır.Dostlar vardır, iyi bir öğretmen gibi, nasıl sorulacağını öğretir.Dostlar vardır dağ gibi vakur; toprak kadar bereketli, mert...Dostlar vardır; ney gibi hüzünlü, saz gibi asi; şiir kadar büyük...Dostlar vardır türkü gibi; her zaman söylenmeseler de her daim içinde taşır sevdasını; yangınını bulaştırır bir gönülden diğerine...Dostlar vardır baki; tanıştığın gün doğar, yittiği gün ölürsün! Zamana ve darbelere; yollara ve hasretlere dirençli...Dostlar vardır, közde mısır, kadehte şarap; ateşte yanmanın da, şarapla sönmenin de tadı damağındadır.Dostlar vardır; yüreğine kök salmış bir çınardır; hiçbir şey deviremez; gönülden gönüle kurulmuştur köprüler; ne yaşansa atılamaz!Dostlarımız vardır bizlere benzerler biraz...Dostluklar vardır, erken dolar vadesi; dostluklar vardır, devam eder ahrette!İşte böyle dostlardır; her şeye lanet ettiğin günlerde bile, yaşamını güzel kılan...Gönül, her yerde onları arar.Ve bulduğunda haber gönderir bize; bir sıcaklık yayılır yüreğimize; bunda bir iş var deriz, takılırız peşine...Dost olalım gönlümüzle!

eğer,

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak, y
ürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbirzaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki
su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de ....................


Can Yücel

dudak payı

Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine


Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin


Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize

SUNAY AKIN

kırk yaşın eşiğinde


Küçük heyecanlara paydos
Çünkü rüzgarla aynı yaştayım
Çünkü güneş kardeşim
Bir ırmakla sevişmekteyim
Bana artık dingin olmak
Bana yalınlık yaraşır
İçimde şiirin güzelliği
Yaşamak sevinciyle yarışır
Güzeller güzeli ömrüm
Sana gitgide sevdalanıştayım
Nice emeklerle dokunmuş
Bir ince, bir nazlı nakıştayım
Küçük tasalara, tutkulara paydos
Çünkü evrenle aynı yaştayım
Başsız sonsuz doyumsuz
Bir başdöndürücü akıştayım
ATAOL BEHRAMOĞLU

sen

SEN

Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
Sen memleketimsin,
Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
Sen büyük, güzel ve muzaffer
Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretim


Nazım Hikmet RAN

bir kadın çocuktur aslında

Bir kadın çocuktur aslında. Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz. Bir kadın güçlüdür aslında. Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar. Bir kadın sevgilidir aslında. İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay. kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur. Bir kadın yalnızdır aslında. Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz. Bir kadın çılgındır aslında. Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır. Bir kadın hayattır aslında. Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek. su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz. CAN DÜNDAR

sana umut toplayacağım,umudunun tükendiği yerde

Derlerki, hayat umut ettiğin kadardır
Senin umudun, hiç tükenmesin;
Yüreğindeki umut ateşi, hiç sönmesin
Ömrün uzun, hayatın mutlu, yüreğin umutlu olsun …


Ey sevgili, umudunun tükendiği yere beni koy
Sana umut toplayacağım, umudunun tükendiği yerde…


Dikenli, taşlı yollar; patikalar,
Sana, bana, bize mahsus değildir
Hayat, acılar olsa da güzeldir…
Dertler, çileler ve özlemler
Sanma ki sadece bize özeldir
Her şeye rağmen hayat, yaşamaya değerdir…


Ey sevgili, umudunun tükendiği yere beni koy
Sana umut toplayacağım, umudunun tükendiği yerde…


Bir bak en derin aşkların timsali güle
Kaç yüreği kanatmıştır dikenleri
Nasıl da yırtmıştır seven gönülleri…
Oysa onları çeken sadece bir umuttu
Yüreklerindeki yangına düşecek olan
Belki de, bir damla mutluluktu
Ve uğruna ömür verdikleri
Bir kırmızı gül, pembe gül
Üç günde yapraklarını döktü…


Ey sevgili, umudunun tükendiği yere beni koy
Sana umut toplayacağım, umudunun tükendiği yerde…

Hayatı tanımak, Hayattakileri anlamak zor olsa da
İbret bulabiliriz, bize sunulan bir bardak suda
Ki hep dolu dolu olmayacaktır bardağımız,
Ya da hep boş kalmayacak;
Gün gelecek ki hayat bulacağız bir yudumunda…
Hep boşlar olmasın, kısacık ömrümüzde,
Hep karalar yer etmesin, gözlerimizde
Hayatın başka renklerini de bulacağız…
Koş ey sevgili, imkansız deme
Belki küçük dünyamıza büyük gelecek
Gri yağmur bulutları bizi bekliyor
Ve belki de bir gökkuşağı…


Ey sevgili, umudunun tükendiği yere beni koy
Sana umut toplayacağım, umudunun tükendiği yerde…




****yazdıklarım****

Meyva vermeyen bir ağaç kadar faydasız olsun bu yazdıklarım. Dallarını meyvasına tamâ edip kimse taşa tutmasın.
Bu yazdıklarım çok budaklı, cok bükümlü bir ağaç kadar faydasız olsun.
O zaman marangozlar kesip biçmeye değer bulmaz böyle bir ağacı.
Dokusu gevşek, gözenekleri geniş, reçinesiz bir ağaç gibi faydasız olsun bu yazdıklarım.
Odun olmaz bu ağaçtan desinler, yakmasınlar.
Faydasız olsun, yine de bir ağaç gibi olsun bu yazdıklarım:
Kökü toprakta; başı gökyüzüne dönük.
Belki kimse bahçesine dikmez, şehrin bulvarlarına da sokmazlar onu.
Ama uzak, kıraç bir ıssızlıkta bunalmış bir yolcu
Dibinde oturacağı, sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diye ferahlarsa bu yeter.

zaman buldum dudaklarımı koymak için

Büyük kuşlar havalandıkları zaman ötmeden çekip gidiyorlar ve çizgili gökyüzü artık onların çağrılarının yankısını vermiyor. Göllerin üzerinden geçiyorlar, verimli bataklıkların üzerinden; Ölgün bulutları ayırıyor kanatları. Artık oturmaya bile iznimiz yok: Çabucak kahkahalar yükseliyor ve bütün günahlarımızı yüksek sesle haykırmamız gerekiyor. Rengini bilmediğimiz bir gün anıtlardan daha sağlam ve sakin duvarlar keşfettik. Oradaydık ve büyümüş gözlerimizden sevinç gözyaşları süzülüyordu. Şöyle diyorduk: “Birinci boy gezegen ve yıldızların bizimle karşılaştırılması olanaksız. Peki bu havadan daha korkunç olan güç nedir? Güzel ağustos geceleri, şahane deniz akşamları, biz sizinle dalga geçiyoruz. Çamaşır suyu ve ellerimizin çizgileri dünyayı yönetecekler. Tasarılarımızın zihinsel kimyası, siz fabrikaların kısık seslerinden ve bu can çekişme çığlıklarından daha güçlüsünüz! “Evet ötekilerden daha güzel olan o akşam ağlayabildik. Yoldan geçen kadınlar bize el uzatıyorlar, bir buket gibi gülümsemelerini sunuyorlardı. Geçen günlerin alçaklığı kalbimizi sıkıştıracak ve başka gecelere erişen su fıskiyelerini artık görmemek için başımızı başka yöne çevirdik.



Bize ilişmeyen artık sadece iyilik bilmez ölüm vardı.


Her şey yerinde ve hiç kimse artık konuşamaz: Her duyu felce uğruyordu ve körler bizden daha saygındılar.


Bizi ucuz düş imalathanelerini ve kara dramlarla doldurulmuş mağazaları gezdirdiler. Rolleri eski dostların paylaştığı eski bir sinemaydı bu. Onları gözden yitiriyorduk ve hep aynı yerde yeniden bulmaya gidiyorduk. Onlar bize çürümüş şekerlemeler veriyordu ve onlara tasarlanmış mutlulukları anlatıyorduk. Gözlerini bize dikip konuşuyorlardı: Bu iğrenç sözleri ve onların yumuşak ezgilerini gerçekten hatırlayabilir miyiz?


Sadece ölgün bir şarkı olan yüreğimizi verdik onlara.

* André Breton

kimbilir kaç kişi seni sevdi


kimbilir kaç kişi senin zarif hallerini sevdi

kaç kişi güzelliğini sevdi

belki gerçek aşkla;

belki değil

ama bir tek kişi seni sevdi.

bir tek kişi değişen yüzündeki hüznü sevdi...



William Butler Yeats

18 Temmuz 2008 Cuma

alışkanlık

Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
Fakat şimdi sana alışıyorum...
Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil
seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
Bir gün sana şimdi verdiklerimden
daha güzelini daha değerlisini
verememekten korkuyorum...
Bir gün ansızın ölmekten ve seni,
bana olan alışkanlığınla
yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

Oysaki her zaman ve günün her saatinde
yanında olmalıyım senin...
Bana alışmış olmaktan
pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı,
yarısı benim... "Bana alış" demeyeceğim...
Nasıl olsa alışacaksın bir gün...
Şimdi çirkinliğimde güzellikler
bulan gözlerin, o zaman en güzeli görecek bende!
Alışkanlığınla,sevginle yepyeni bir
"ben" yaratacaksın benden!


İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan.
Sevgimle mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.


Asıl büyük sevgiyi
seni sevmekte buldum ve sevgim
senin sevginle değerleniyor,
ayrı bir anlam kazanıyor...
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi.
Bana bakanlar baştan başa
seni görecekler içimde...
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan...


Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...


Seni kimse benim kadar
benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz ,
bir gün bulutların üstünde...
Uzun süren bir baygınlık sonrasının
o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
seninle vardığım yüksekliğe erişemez...

Açılmış bütün kuyuların derinliği içimde
seni bulduğum yer kadar derin değil...
Alışkanlık kozasını ören
bir ipek böceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde h
epsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde
yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze
hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın
biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine,
sonra parmak uçlarımız...
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde
en güçlü de olacağız seninle...
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların
bana alışmanı önleyemez artık...

geri gelen mektup

Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...


Gün senden ışık alsa bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...


Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!..
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hâzzı verince,
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlâh'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın,
Vur şanlı silâhınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!


Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Ve aslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...
Halâ yaşıyor gizlenerek rûhuma
"Kaabil";İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.


Mehtaplı yüzün
Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!

ey sevgili

Sevgili
En sevgili
Ey sevgili


radyoda bir yanık bir sevda
türküsü...
yüreğime yüreğime
vuruyor...
seni getiriyor uykularından...
kahve içiyorum sevgili...
hücreyi andıran odamda şiirler
büyütüyorum..
bir ağrı gibi saplanıyorsun sol yanıma
aynalarda bakışını arıyorum sevgili
simeranyayı düşünüyorum...
karkent düşleri görüyorum
kimsesiz odamda...
üşüyorum sevgili..
sen yoksun...


aşkı düşünüyorum sevgili...
aşkı yazıyorum"
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz
sevgili.
Aşk bir yolculuktur sevgili...
Bu yolculukta artık para,
tarifeler,beklentiler, randevular,
taksitler, iş,anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
İnsan bir başka ışığa teslim olur... "

ahh yüreğim...
aşka aşık yüreğim...
yüreğimde med cezirler
senin dalgaların
kıyına vuruyorum
köpük köpük topla beni...
sevgili...
aynalara değil geceye tut beni...

17 Temmuz 2008 Perşembe

s-ö-y-l-e-y-e-m-e-d-i-m

Tek taraflı bir sevgiydi,
beni sana bağlayan
ve gözyaşına boğulan yüreğimdeki..
İki tarafına da dokunsan,
hiçbir sonuç alamadığın,
bir sevdaydı benimkisi..
Ben seviyordum
ve içimden,bağıra bağıra söylüyordum.
Ben sana aşıktım,
ama sen hissetmiyordun..
Çıkaramıyordum içimdeki gücü.
Anlatamıyordum
´seviyorum´lu biten o son sözü.
Ve gözlerimle söylüyordum
ve ben seni özlüyordum,
ama sen görmüyordun...!


Seviyordum çocuksu bakışını.
Her yere ayak uyduran,
o çılgın rahatlığını.
Ve yerinde kullandığın,olgun tavrını seviyordum..
Her şeyinle hoşuma gidiyordun
ve bana,her şeyinle çekici geliyordun..
Ben sana hayrandım,ama sen bilmiyordun..
Söyleyemedim sana..
Attığım her yeni adımda,
risk alarak başlardım hayata.
Ama,sana karşı kumar oynayamadım,
rest çekemedim hayata.
Seni kaybetmekti,
sevginin yanında sevgimin yalnız kalmasıydı korkum
ve ben bunu,bir türlü göze alamıyordum...!

Sana söyleyemedim...
Belki sen bunu,hiçbir zaman bilmeyeceksin..
Ama birgün öğrenirsen,
suçu kendinde arama.
Çünkü bütün suç benim..
Ve olur ya,birgün gelirsen bana,
ben her zaman,her şeyimle seninim...!

sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız,
Çekingen tutuk saygılı
Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı;
Bitmeyen işler yüzünden
( Siz böyle olsun istemezdiniz )
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitte bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği,
aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız
Verneye az buldunuz yahut
Vakit olmadı.


Behçet NECATİGİL

siyah gözlerine beni de götür

siyah gözlerine beni de götür
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında b
iraz deprem sonrası biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür


artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum


binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür b
aharın koynundan koparıp s
ana ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum


bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siayah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya
kursun cellat, ayrılığın boynunu vursun


usul usul intizârı çürüten bu hercai diken,
bu çılgın arzu sürüklüyor
imkânsız muştuların eşiğine
gönül vâdilerini bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür


Nurullah Genç

siyah dünya

Bana gözlerini gönderme mektuplarýnda can,
Mavilere alýþýk deðilim ben.
Yýllar var ki siyah bir yalnýzlýk büyür şiirlerimde.
Her þeyim karadýr benim, kaderim gibi.
Kaç mevsim ki, zifir bir gece uzar gider;
Hiç sabah olmaz gözlerimde...


Bana gülüþlerini gönderme mektuplarýnda can,
Yýllar var ki, bu kalem sevinçleri hiç yazmadý.
Gamzelerini anlatamam kýrýk dökük mýsralarýmda,
Dertle bütünledim ben kendimi söylemiþtim.
Ne zaman gülmeye kalksam biraz buruksu,
Tebessümler en ufak olur dudaklarýmda...

Bana sevilerini gönderme mektuplarýnda can ,
Sevmeyi unutmuþum kaç zamandýr beceremem.
Bir sevda yorgunuyum ben ezik þarkýlarda,
Iþýl Iþýl caddelerde gece yarýsýyým.
Ne zaman mavilere sarsam kendimi kýrýk bir hevesle,
Geç kalmýþlýðým çýkar hep karþýma...


Bana gözlerini gönderme mektuplarýnda can,
Göndereceksen bari saçlarýný gönder.
Siyahlara aþinayým ,yýllardýr, söylemiþtim.
Her þeyim karadýr,benim ,gözlerim gibi
Siyahlardan bir dünya kurmuþum kendime
Çiçeklerim siyahtýr, siyahtýr þiirlerim...


Nihal Adsýz

geri gelen mektup

Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...


Gün senden ışık alsa bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...


Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!..
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hâzzı verince,
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlâh'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın,
Vur şanlı silâhınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!


Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı.


Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...
Halâ yaşıyor gizlenerek rûhuma
"Kaabil";İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.


Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!

yarın

Birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı


karıncaların telâşından belli
bir şeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk


pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
bir şeyler olacak yarın
öbür günden önemsiz
yarından önemli

Bülent ECEVİT

hatırına düşeceğim

HATRINA DÜŞECEĞİM


Kopkoyu bir sis içinde bir akşam
Hatırına düşeceğim belki
Bir an ıslayacak yağmur yüzünü
Birden o tatlı demleri hatırlayacaksın
Sonra sıcak yatağında uzun uzun
Ağlayacaksın Ağlayacak.!



Boğazında bir şeyler düğümlenecek
Ah yanımda olsaydı diyeceksin
Tüm yıldızlar gülecek haline
Ay'da göz kırpacak
İliklerine işleyecek bensizlik
Kahrolacaksın...!



Bir sigara tüttüreceksin ihtimal
Ufku seyredeceksin saatlerce
Bir rüzgar kopçalayacak yüzünü
Sonra hayalim gelecek karşına
Bir Şiirimi mırıldanacaksın
Hıçkıracaksın..!



Gönlünden atamadığın gibi kafandan da
Silemeyeceksin beni düşlerine gireceğim her gece
İnce bir hüzün bürüyecek yüzünü
Ve çırılçıplak gerçekleri o zaman
Anlayacaksın..!



Sonra bir şeyler yazmak isteyeceksin
Kafan gibi kaleminde işlemeyecek
Unutmak isteyeceksin her şeyi
Ama unutamayacaksın hiç bir şeyi
Kıvranacaksın.!


NECİP FAZIL KISAKÜREK

Vur da Öyle Git


İdam mahkumunun söz hakkı vardır
Bari son arzumu sor da öyle git
Arının çiçekte göz hakkı vardır
Bir buse için dur da öyle git



Madem gidiyorsun bura son durak
Ne adres, ne mektup, ne resim bırak
Kendinden bir parça bir cisim bırak
Saçından birkaç tel ver de öyle git



Ardımdan bir damla yaş dökeceksen
Adımı andıkça ah ah çekeceksen
Kabrime bir gonca gül dikeceksen
Ne olur yaşatma vur da öyle git



Hem yıllarca oyna gönül sahnemde
Hem perdeyi kapat en mutlu demde
Sitem oklarına hedef sinemde
Açtığın yarayı sar da öyle git



Pişmanlık duyarda dönersen geri
Gel de gör aşkından kalan eseri
Seyret ateşinin düştüğü yeri
Hasretin zulmünü gör de öyle git

CEMAL SAFI

BİR FOTOĞRAFA...

BİR FOTOĞRAFA...

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.



Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.



Bir senfoni vardı kulağımda çalınan, bitti artık hepsi...
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.




Demiştim sana hatırlarsan:
"Önemli olan 'zamana bırakmak' değil,
'zamanla bırakmamak'tır..."
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır.



Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

Nazım Hikmet

Bir şey var aramızda





BİRİSİ
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda
Nahit Ulvi AKGÜN



ÖPÜYORSAM AYRILIĞI GÖZÜNDEN


10 Temmuz 2008 Perşembe




aşkta yarın yoktur sevgili




AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ

Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur... Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında. Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de... Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye... Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi... İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım... Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak... Aşkta yarın yoktur sevgili...

5 Temmuz 2008 Cumartesi

acı

Kaldırım gülü oldum dün gece
sahil boyunca unutmaya çalıştım bana bıraktığın kimsesizliği
saatler geride kalmış benden derdimi anlayan yok.
Dermanım da uzakta
şimdi o kara gözlerin olacaktı karşımda
avucumda aşkın.
Saracaktım ince hayatını kollarımla
zaman bırakacaktı seni bana.
Solmadan geçecekti bu hayal.
Gidip geliyorum seninle kendim arasında
değişen birşey yok.
Aynı boşluktayım
sevsem mi yoksa sevmesem mi seni
acı mı çeksem her gün
prangalarımı eskitsem
şaraba vurup kendimi ölsem mi yoksa
yoksa hiç bırakmasam mı seni
vazgeçtim diyorum olmuyor
gerçekten içimdesin sökemiyorum
acılar vız gelir şimdiden sonra
sensizlik ölüm.
Onca şeyi sırtladım ben senin için rakı gibisin.
Soğuk, ağır, beyaz az biraz
can damarda bitiyor aşkın
kapalı kapılar ardına bırakacağım seni bir müddet
aşk yıllandıkça erir
kalp mi kaldı sanki bedende her şeyim senin.

aç perdelerini gökyüzüme

Efsunlu saatlerde sıcaklığı vardı ellerinin,
Ben seni seçtim sevgilim,
Matemi olmayan bir bedenden,
Aşkına aşkımı katarak geçtim,
Gördüm ellerinde hüzün,
Bir tutam sevda ile gülen yüzün vardı,
Çocukluğun vardı,çocukluğum gibi,
O masumluğun bana hep yüreğini anlatırdı,
Ve ben özledim seni durmadan sevgilim,
Yokluğuna yağan her yağmurda kendimi,
Aşkına karışan sensizlik bildim,



Durduğum yerde ıslanıyor şimdi gözlerim,
Ben seni seçtim sevgilim,ki sen,
Hasret çeken gecelerimde yüreğime bir büyüsün,
Aç perdelerini aşk'ın,kaldır gökyüzünü,
Seni sevdiğimi koskoca bir şehir görsün,
Ve duy ama inanma,
Ne dostunu dost,ne düşmanını düşman bilir bu dünya,
Aşkla başlar hayat,aşkla biter her düşen gibi sevdaya,
Ben seni sevdim sevgilim,seni seçtim,
Ve yazacak aşkı olmayan bir şair gibi değil,
Yüreğim bilerek başladım şiirlerce seni anlatmaya,
Suskunluğu tanımazsın sen benim bildiğim,bu yüzden,
Sen kalacaksın hayatım boyunca değer verdiğim.....

abı hayat

Koşarak gel... Bin yıl öteden...
Kimliğim olsun terksinde kaygılarının...
Birbirimize bakalım...
Aynamsı bir telaşla...


Yan yana duralım. Ben ve ben...
Boşluğa bakalım... Ki adı hayattır.
Sana neler göstereyim... Acemisin...
Varda yoğu görmek, abı hayattır...

abartılmış sevdalar

bazen öyle bir an gelir ki
abartılmış sevdanızın gerçekle yüzleşmesini yaşarsınız
sizi çok sevdiğini sandığınız ses
geçiştirmek için bir seni seviyorum kondurur yüreciğinize
en kimsesiz en ilgiye aç halinizde



halbuki içten bir canım
kaç seni seviyorum eder değil mi
yalnız hissedersiniz kendinizi
sığınmaK istersiniz delice
sarılmak ağlamak sonra da gülmek
ışık açıktır ama etraf karanlık gelir
yazdır ama nedense soğuktur
hava durumu bozuktur gönül yaylarında
kar yağar abartılmış sevgilerinize birden
kim seviyor ulan bu dünyada beni gerçekten
diye haykırmak ister yürek değil mi
Annem dersiniz buruk sesinizle
ama yok o da nafile zaten o sayılmaz ki



işte bazen böle gelir
bazen düzelir ama
kanarsınız yine abartılmış sevgilerinize
kimsesizliğin hikayesidir işte bu
yanlış bir yerdeyim dedirtten hikaye
herkes bilir herkes yaşar bu hikayeyi
tıpkı benim şu an yaşadığım gibii
nsanoğlu olmaktan gelirbu hikaye
en az abartılmış sevgileriniz kadar
abartılmıştır biraz eksik çoğu fazla !

kiraz kurdu

Kiraz kurdu gibi girdin içime
Erittin etimi, kemiklerimi.
Bitmez sarhoşluklar verdin içime
Unutturdun gayrı sevdiklerimi.



İstilân altında aşkın sarayı
Getirdin başıma bin bir belâyı
Açtın bağrıma onulmaz yarayı
Kimse bilmez, aslâ, çektiklerimi…




Mecnun’unum, sensin çöllerde
Leylâ’m Düşlerim mekânın, mülkündür hülyam
Hüsnünle yoğruldu, kavruldu mayam
Özlemden unuttum öldüklerimi.




Dokudun içime derbeder derdi
Dağladı kâlbimi, baygınlık verdi
Sihrin bedenimde her yere erdi
Unuttum âniden bildiklerimi…




Cevabı zor soru sormuşsun bana
Hasretten tuzaklar kurmuşsun bana…
Mahkumluk damgası vurmuşsun bana…
Acımdan unuttum güldüklerimi.




Yüzüm güleç ama, içim çürüktür
Gözün aşkı tutuşturan körüktür
Atamam bir türlü, bu nasıl yüktür?
Unutur yazarım sildiklerimi!..

hoşçakal cennet çiçeği

Ey benim Cehenneme meyilli ömrümün cennet çiçeği
Hayalinin beline sarılıp ruhundan öptüğüm ıssız gecelerde
Ne çok dinlemiştim adının türküsünü
Başucumdaki frekansı bozuk radyoda





Sanki
Yokluğunda bütün fakir analar beni doğurdu
İntihar sektöründe kadrolu, ölümü düşünen işsiz babaların
Yüreğinde bastırdığı feryatlarını biriktirdim sana
"Biz" demeyi unutmuş bir toplumun bencilliğini andırsa da bakışların,
Gelmeyeceğini bile bile
"Ben" demekten utanan bir masumun ezikliğiyle bekledim yinede seni…




"Kim bilir kimlere hayran, hayranı olduklarımız!



"OlsunAlışırım elbet yokluğuna.
Alt tarafı
Sana benziyordu bütün çiçekler
Aşk tarafı
Bana benziyordu paslanmış ömürler





Kör baksam aşk görür
Aşka baksam kör olurum...
Yüreğimde kara bulutlar
Ben susarım kâinat ağlar




Hırsızdık ikimizde
Sen yüreğimi,Ben ise
Gözlerimde yeni doğmuş bir bebeğin hayattan korkusu
Ve Koynumda terk edilmiş yalnızlığımın en kuytusuyla
Kimseler anlamasın diye çaresizliğimi,
Islık çaldım.




Şunu bil ki
Bir daha adına şiirler yazılmayacak
Yazılsa bile okunmayacak
Ve hiçbiriSana bu şiir kadar dokunmayacak!



Ben kime büyüsem sevdiğim, çocukluğum ihtiyarladı.
Ben kime gülsem sevdiğim, yüreğim kan ağladı…



Bütün yakınlara biraz daha uzak
Ve tuzaklara yakın masumiyetim.
İşte gidiyorum,
Senin sevgindir meleklere vasiyetim...

sen

Kalp düşerse aşkın kör kurşunuyla
sen vur beni ay yüzlüm sen kır düşlerimi.
Sen uzun tut sevgini bende öldüremediğim yüreğimi
Ah bir bilsen nasıl sevdim bu yürekte
ah bir görsen titreyen şu kalbimi
Meleklerde kıskanırdı o zaman seni
Belkide çok uzak hayallerim
ama yinede resmine baktıkça dalar gözlerim
Sen benim kalbimdeki şaheserim
sen uzaktan severken yakınımda olan hislerimsen
Sen sen
Sadece sen sen sen .....

aşk

Korku kokuyordu pas tadında,
Cümleye akan kelimelerini keserken.
Gizli özneleri çok diye dolaylı anlattım ,yüklendim.
Devrildi...
Her hecesini ayırdım fışkıran harfleri sildim,
Biir kitaba sığdırıp yaktım.
Her yer noktalar,virgüller...
Ağladım,kustum,terledim,boşaldım
İnanç kokuyordu intikam tadında
Kırdığı aynayla bileklerini dikey keserken...