21 Ağustos 2008 Perşembe

o'na

ay, yüzünde bir gülücükle çıkageldi. resmi makamlardan izin almış mıydı hatırlamıyorum ama oldukça masumdu dudaklarındaki kan izleri. heyecan serilmişti nabzındaki dokuya. dudaklarına mısralar karalamıştım. her okuduğunda biraz daha benden bir parça oluyordun. her zerremde bir mucize, her mucizede bir sen yaşıyordu. oysa zaamn aleyhimize öksürüyordu. seni sırlarıma gömüyordum vahşice. gözlerimi kapatsam da kangren oluyordu bakışlarımız. peri masalı gübi öpüşlerimiz. tenimizde magma sıcaklığı, nükseden arzularımız. bir bütün olarak kavranışımız. büyük aşkları kıskandıran hüzünlü kanatlarımız. kalbimizin gelgitleri dalgalandırırdı denizi. her yakamozda adımız kazınırdı suyun iliklerine. a’dan z’ye biz varız sevda literatüründe. zaman çok az, o kadar az ki karıncaların yürümesini deprem sanarız.
en büyük tan kızıllığım!
ferda’mın rüyası,
mısraların doğa anası..

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Bir eski defterden kalan not

Bir eski defterden kalan not

İlk/baharımdaki sonumda
Uzaktaki yakın cümlelerde
Ağır hafifliğinle
Mazinin şimdiki haliyle
Naralar atarak istikbale
O masum ifadeleriyle
İçimdeki bende
İçimdeki seninle
Belki de
Açken bir tok yürekle
Gayrımeşru gülüşünle
Soğuğu serinleten sesinle
Saçlarına dolanan yüzünle
Yeri göğü inleten hüzünle
Zamane endişelerinle
Mehtabı kıskandıran yürüyüşünle

Seni seviyorum

bahçe

Bahçe

Sonra
Bıraktım kendimi buğulu bahçelere
Bahçe dediğimse
İki apartman arasında
kör dilencinin çığlığı

anılar

Anılar

Elmas işlemeli gözlerin
Sanırsın bülbülün hırçın sesi
Süzüyor su toplamış yaralarımı
Baştan sona eksiltiyor
Hiç başlamamış aşkımızı
Oysa
Çoktan yaktım bendeki seni
Anılara dokunamadım

alışamadım

Alışamadım

1.
ne yıldızlar
ne hüzün uğruyor
artık
karanlık
geceden önce doğuyor

2.
gidişin simsiyah karanfil
cehennem yanığı kalbim
dört yanım azrail
demir kalplerde kilitliyim

3.
alışamadım yokluğuna
aşkına değil

11

kimi zaman bir adam
satamadığı umutları çantasında
kimi zaman yağmurun elleri
azrail gözbebeklerini saran
kimi zaman çeşmeler dolusu şehir
yağmurun ıslatamadığı mevsim
sonbaharı eritemeyen yağmur

bastırabilir misin açlığını şiirle
hangi ayna diğerine yansıyor
kim bu siyahın en koyu aşığı
gözleri karanlık mavisi
11’den sonra mutsuz

11

kimi zaman bir adam
satamadığı umutları çantasında
kimi zaman yağmurun elleri
azrail gözbebeklerini saran
kimi zaman çeşmeler dolusu şehir
yağmurun ıslatamadığı mevsim
sonbaharı eritemeyen yağmur

bastırabilir misin açlığını şiirle
hangi ayna diğerine yansıyor
kim bu siyahın en koyu aşığı
gözleri karanlık mavisi
11’den sonra mutsuz

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Kırık Aşk Ağrısı Solda

Dipnot düşülmeyen günler sık sık
azınlık günler daldıkça uzaklara
soluğuma oturuyor eski bir şarkı
Belleğimde yeşeren ulaşılmazlık
iki yanı ağaçlı yolda
göz kırpıyor yaralı
Gitmenin zamanı geldi artık

Bir çift güvercin kanadının
iki yanı ağaçlı yolda
çocuk hevesime bıraktığı gölge
belleğimi sorguladıkça canım acıyor
Kendi zıddına dönüşen her şeyin adının
ansızın konulmadığı bir ülke var
Kırık aşk ağrısı solda
Belki bütün talihsiz hatıralar
aynı ağacın dallarında mevsimi karşılıyor
resimlerde eskimeyen gökyüzü aynı
Ağaçlı yolun iki yanında endişe
güvercin konuşunu ağırlıyor
nihavent şarkıların sözü aynı
yaz bitimi tüm hevesler sonbahar

Bir çift güvercin kanadının
gölgesine sığınan ölümsüz çıvgın
ardımsıra gelip ağlasın neyleyim
bir başka baharın sunduğu karanfil
umurumda değil
kırık aşk ağrısı solda
Sen eylül darbesi sönümüyle kaybol da
ben ardınsıra sabah aklanıp geleyim
İki yanı ağaçlı yolda
son kez yürürken asiler deminde
ömrümle barışık öleyim